“Yalnız işsiz olanlar değil, daha iyi işler yapabilecek olanlar da başıboştur.”
Sokrates
İş dünyasında yirmi üç yıllık bir tecrübeyi geride bıraktığım şu günlerde, bazı zamanlarda çalışan yaklaşımının –kendi gelişimi için- ne kadar önemli olduğunu düşünüyorum. Ağırlıklı olarak yöneticilik, eğitmenlik ve danışmanlık pozisyonlarında bulunduğum iş yaşamım boyunca birçok farklı karakterli çalışanla tanışma fırsatım oldu. Bazı çalışanların -çalıştığı şirket ve sahip olduğu şartlar önemli olmaksız- muazzam bir içsel motivasyonla işlerini yaptıklarına şahit oldum; bazılarının ise imkânlar/şartlar ne kadar mükemmel olursa olsun, işlerini savsakladıklarını veya elinden gelen maksimum çabayı göstermediklerini tespit etme fırsatım oldu. Şüphesiz ki, etkili liderlerin olduğu ve örnek çalışma koşullarına sahip işletmelerde genel olarak personel motivasyonu/verimliliği daha yüksektir, fakat benim burada açıklamak istediğim; personelin –optimum koşullarda- elinden gelen maksimum çabayı gösterip/göstermemesi ile ilgili...
Günümüzde tüm çalışanlar mutlaka yaptıkları işlerde başarılı olmak veya mesleki ün kazanmak istiyorlar, fakat bunun yanında birçok çalışan da bazı koşulları bahane ederek tam kapasite çalışmamayı marifet sanabiliyor. Benim gözlemlediğim; yüksek performanslı çalışanlar, iletişim konusunda da benzer hünerlerini sergiliyorlarsa gelecekte bir şekilde iyi bir kariyere sahip olabiliyorlar. ‘Kusursuz denebilecek düzeyde iyi bir iletişime sahip olmak’ başarılı olan insanların en önemli ortak noktalarından biridir.
“Yaptığın işi kendi işin gibi gör.” Bu sloganı yıllardır eğitimlerimde de sürekli tekrar ederim. Ve şu felsefeyi de sonuna kadar savunuyorum: ‘Eğer bir çalışan, yaptığı işi kendi işin gibi görerek –ki bu işi kendisi seçmiştir- çalışıyorsa, bir gün o şirkette çok önemli bir konuma gelebiliyor veya gelecekte bir gün kendi işini kurabiliyor.’ Bazen tabii ki, çalışan hatalı tercihler de yapabiliyor; çalıştığı işletmeyle kendi değerlerinin örtüşmediğini fark edebiliyor. (Bu aşamada çalışanın, kendi değerleriyle örtüştüğü bir işletme bulması gerekebilir.)
Gelelim ‘Coşkulu çalışmak’ kavramına. Benim yaşamımda ‘Coşku’ kelimesinin çok önemli bir yeri vardır. Bu kelimenin önemini daha çok, 20’li yaşlarımın hemen başında okuduğum Prof. Dr. Doğan Cüceloğlu’nun ‘Savaşçı’ isimli kitabında fark ettim. Ve o gün bu gündür bu heyecan dolu kelime çoğu zaman zihnimde yankılanır.
Evet, herhangi bir işle ilgili olarak iyi niyet saflığında maksimum çaba gösterdiğimizde ‘Coşku’yu oluşturabiliyoruz. Bu sebepten dolayı, çalışanın yaptığı işle ilgili olarak elinden gelen maksimum çabayı sergilemesi, gözetim altında olmadan da yüksek performans göstermesi, çalışanın motivasyonu ve geleceği açısından son derece önemli bir yaklaşım oluyor. (Burada üst yönetimin/şirketin tutumu tabii ki önemlidir, fakat bunlar farklı sayfanın konularıdır.)
Yapılan işlerde sınırları zorlamak, maksimum çaba göstermek, çalışanlara hangi faydaları sağlar?
Ayrıca bu davranışı olumlu bir tutum olarak kabul edersek, bilimsel araştırmalar bu tutuma sahip olan çalışanların başarı oranlarının her zaman daha yüksek olduğunu söylüyor.
‘İyi niyet ve maksimum çaba’ konusunda yukarıda yazdıklarıma ek olarak, çalışanın sevdiği işi yapması veya yaptığı işi sevmesi de oldukça önemli bir yaklaşımdır. Sevgi duyulmadan yapılan işler mutlaka eksik çıktılara sebebiyet verecektir. Bu yazımı da Konfüçyüs’ün çok sevdiğim bir sözü ile noktalamak istedim:
“İnsan iyiliği koyarsa kalbine ve aklına, hiçbir kötülük işlemez ona.”
Eğitim programlarımız ile ilgili daha detaylı bilgi sahibi olmak ve eğitimlerimizin size sunduğu fırsatları öğrenmek için lütfen katılın.