Yukarıdaki söz, ünlü Roma’lı düşünür Seneca’ya ait. (MÖ.4-MS.65) Bu hafta, yaşamımızda -özellikle iş yaşamında- çok önemli yeri olan ‘’içsel motivasyon’’ üzerine yazmak istedim. Mesleğim gereği insan davranışlarını düzenli olarak izlerim. Bazen eğitimlerimde, bazen okulda, bazen sokakta (sadece insanları izlemek için vakit ayırdığım oluyor), bazen de ürünlerini/hizmetlerini satmaya çalışan satış temsilcilerinin yaklaşımlarını izliyorum. İzlediğim insanların bazıları negatif enerjilerini yansıtıyor, kimileri ise pozitif yaklaşımlarını. Evet maalesef günlük yaşam içinde bazen istemesek de, negatif enerjiye sahip insanlardan zehirlendiğimiz olur. Bazı salgın hastalıklar vardır hani grip gibi, buna benzer kötü enerjiye sahip bir ortamda olmak, çünkü duygular kişiden kişiye bulaşıyor.
Bir de iç dünyası çok zengin gözlerinin içi gülen kimselere denk geliriz iletişim kurmak zorunda olduğumuz ortamlarda, o zaman da seviniriz, hemen bulaşır çünkü o keyifli ruh hali bize. Peki neden böyledir? Neden bir grup insan sürekli negatif ruh halindeyken, bir grup insan da pozitif yaşamayı tercih etmiştir?
Tabii ki günlük yaşadığımız bazı olayların etkisi ruh halimize yansıyabiliyor bu çok normaldir. Bazen de hayatımızda üstesinden gelmekte zorlandığımız problemler yakalar bizi. Aslında her iki durumda da olayları fazla büyütmek bizi hiçbir yere götürmeyecektir. Geçen haftaki yazım duygusal zekâ üzerineydi. Ve duygusal zekânın da en önemli yapı taşlarından biri duyguları yönetme sanatıdır. Bu aşamada birçok insanın buna ihtiyacı vardır. Stres yönetiminde de temel ilke; ‘’bir şeyi değiştirebiliyorsan sonuna kadar mücadele et, değiştiremiyorsan kabul et ve yoluna devam et’’ yaklaşımı değil midir? Aslında kural çok basit.
Bir gün eğitim verdiğim bir firmada, bu konuyu anlatırken, katılımcı arkadaşlarımdan biri aşağıdaki durumu anlattı:
Türkiye’de ünlü bir mobilya mağazasınında çalışan satış temsilcisinin eşi şifası zor bir hastalığa yakalanmıştır, çocuğu da hastadır ve yaşamında sürekli mücadele etmek zorunda olduğu maddi problemleri de mevcuttur. Katılımcı ‘’hocam, neredeyse tüm mağazayı bu kişi motive ediyor biliyor musunuz?’’ dedi. Ben hiç şaşırmadım. Evet içsel motivasyon meselesi kısmi olarak genlerle ilgili de olsa, çoğunlukta insanın kendi duygularını/dürtülerini iyi kontrol etmesiyle ilgilidir.
Seneca’nın dediği gibi motivasyon ikiye ayrılıyor. Dışsal motivasyon ve içsel motivasyon. Dışsal motivasyon bireyin, bir görevi tamamladıktan sonra, yöneticisinin, ailesinin veya arkadaşının o’nu takdir etmesi üzere gerçekleşir ve sürdürülebilir değildir. İçsel motivasyon ise, bireyin iç dünyası, iyi niyet saflığının oluşturduğu ruh hali ve kafasındaki büyük resmi ile ilgilidir.
İçsel motivasyonu yüksek insanların, zihninde büyük resimleri vardır. Ve hayatlarında genel olarak huzurlu olmayı seçmişlerdir. Bu bireyler, günlük yaşamda karşılaştıkları küçük şeylere takılmazlar. Her geçen gün hedeflerine olan bağlılıkları ve gerçekleştirdikleri kısımları onları motive eder. Büyük resmi olan kişiler günlük karşılarına çıkan küçük olumsuzlukları kafaya takmayı, gereksiz tartışma ortamlarına girmeyi zaman kaybı olarak görürler. Bilirler ki, içsel motivasyonları yüksek olduğunda, hedeflerine daha kolay ulaşırlar ve zorlukların üstesinden daha kolay gelirler. En önemli yanı ise, içsel motivasyon oluşturan kişilerin, dışsal motivasyona da ihtiyaçları olmaz veya çok az olur. Özellikle iş yaşamında, yöneticilerin/çalışanların (özellikle satış temsilcilerinin) içsel motivasyonu yüksek bir şekilde güne başlamaları, başarı açısından ve sinerji oluşması açısından son derece önemlidir.
Coşku dolu bir şekilde güne başlamak için ve içsel motivasyonumuzu/huzurumuzu korumak için, birkaç öneri sunmak isterim:
Ve Mevlana’nın aşağıdaki çok sevdiğim sözünü yaşam felsefesi haline getirmek:
‘’Başarı bir seyahattir, hedef değil. Mutluluk, gidilen yolun üzerindedir, yolun sonunda değil.’’
Sevgiler...
Eğitim programlarımız ile ilgili daha detaylı bilgi sahibi olmak ve eğitimlerimizin size sunduğu fırsatları öğrenmek için lütfen katılın.